Can ile Boncuk Uzayda
Can ve köpeği Boncuk dedeleriyle uzaya gider. Bir gezegen keşfederler.
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde şirin mi şirin bir evde Can adında meraklı bir çocuk yaşarmış. Can'ın "Hav hav!" diye neşeyle havlayan, kuyruğunu hiç durmadan sallayan Minnoş adında tatlı bir köpeği varmış. Can o gün pencerenin kenarında oturmuş, saatin "tik tak, tik tak" diye yavaşça ilerlemesini izliyormuş. Can sıkıntıyla "Of, zaman hiç geçmiyor, akşam olmak bilmiyor," diye iç geçirmiş.
Tam o sırada içeriye pamuk sakallı, güler yüzlü Tonton Dedesi girmiş ve Can'ın bu haline gülümsemiş. Dede, "Haydi Can, Minnoş'u da al! Sizinle zamanın 'vızır vızır' aktığı yere gidelim!" demiş. Bahçedeki eski kırmızı traktörün yanına gitmişler ve dedesi traktöre sihirli tozlar serpmiş. Traktör birdenbire kanatlanmış ve "Hoppala!" diye ses çıkararak kocaman bir uzay gemisine dönüşmüş.
Can, Minnoş ve Tonton Dede hemen kemerlerini bağlamışlar ve gökyüzüne doğru yola çıkmışlar. Uzay gemisi bulutların arasından "fışşş" diye süzülerek yıldızların yanından geçmiş. Ay Dede onlara gülümseyerek el sallamış, Minnoş da ona "Hav hav!" diye karşılık vermiş. Sonunda her yerin mor renkli olduğu, pırıl pırıl parlayan Hızlı Zaman Gezegeni'ne varmışlar.
Gezegene indiklerinde karşılarına tüyleri yumuşacık olan sevimli uzaylılar çıkmış. Bu uzaylılar o kadar hızlı konuşuyorlarmış ki sesleri "bır bır bır" diye duyuluyormuş. Uzaylılar onlara "Hoş geldin!" demiş ama o kadar çabuk söylemişler ki Can ne dediklerini zor anlamış. Herkes oradan oraya "şak şak" diye koşturuyor, hiç kimse yerinde duramıyormuş.
Can, oradaki çocuklarla saklambaç oynamak istemiş ama daha gözünü kapatmadan oyun bitmiş. Can "Bir, iki..." diyene kadar arkadaşları "Sobe sobe!" diye bağırarak ortaya çıkmışlar. Minnoş kemiğini gömmek için toprağı kazmak istemiş ama patisini bir kere vurunca "küt" diye kocaman bir çukur açılmış. Her şeyin bu kadar hızlı olması başlarını döndürmüş ve "kikiri kikiri" diye gülmeye başlamışlar.
Biraz sonra Can'ın karnı acıkmış ve dedesi ona pişirmesi için bir tane mısır vermiş. Mısırı tavaya atar atmaz "pat pat pat" diye saniyeler içinde patlayıvermiş. Can ağzını açıp "ham" yapana kadar yemek saati bitmiş ve herkes masadan kalkmış. Can şaşkınlıkla, "Ama ben yemeğimin tadını bile alamadım ki," diye üzülmüş.
Can o an evindeki o yavaş akan zamanı, sakinliği ve huzuru çok özlemiş. Dedesine dönüp, "Dede, ben dondurmamı yalaya yalaya, yavaşça yemek istiyorum," demiş. Tonton Dede torununa hak vermiş ve "Yaşasın! Hadi evimize dönelim," diye sevinçle bağırmış. Minnoş da kuyruğunu sallayarak bu fikri çok sevdiğini göstermiş.
Hemen kırmızı traktörlerine binip "Vınnn!" diye tekrar gökyüzüne yükselmişler. Evlerine döndüklerinde duvardaki saat yine "tik tak, tik tak" diye huzurla çalışıyormuş. Can koltuğuna oturmuş, dondurmasını almış ve keyifle, hiç acele etmeden yemiş. Annesine, babasına ve dedesine doya doya, uzun uzun sarılmış.
O günden sonra Can, zamanın yavaş geçmesinin aslında ne kadar güzel olduğunu anlamış. Bazen oyun oynamanın, bazen de sadece oturup hayal kurmanın tadını çıkarmış. Minnoş da kulübesinde mışıl mışıl uyurken rüyasında o hızlı gezegeni görüp gülümsüyormuş. Her anın kıymetini bilen Can, bir daha hiç "canım sıkıldı" dememiş.
Gökten üç parlak yıldız düşmüş: Biri sabırlı Can'ın avuçlarına düşmüş, çünkü anın tadını çıkarmak çok önemliymiş. Biri masalı dinleyen çocukların kalbine neşe olmuş. Biri de herkesin kalbine sıcaklık ve huzur olmuş. Masalımız da böylece mutlulukla bitmiş.
Paylaş
Tepkiniz Nedir?
Beğendim
0
Beğenmedim
0
Sevdim
0
Güldüm
0
Kızdım
0
Üzüldüm
0
Şaşırdım
0
