Spor Dostluk Demektir
Soğuk bir sonbahar gününde köy meydanında futbol turnuvası olur.
Bir varmış bir yokmuş, sararmış yaprakların yolları halı gibi kapladığı, rüzgarın "huuu" diye serin serin estiği güzel bir Anadolu köyü varmış. Bu köyde sonbahar demek, sadece yağmur ve rüzgar demek değilmiş; köyün çocukları için yılın en büyük eğlencesi olan "Geleneksel Sonbahar Futbol Turnuvası" demekmiş!
O sabah hava oldukça soğukmuş. Gökyüzü gri bulutlarla kaplıymış ama yağmur yağmıyormuş. Köyün geniş çimenlik sahasında büyük bir heyecan varmış. Çocuklar iki takıma ayrılmış: Bir tarafta mavi formalarıyla "Mavi Şimşekler", diğer tarafta turuncu formalarıyla "Turuncu Kaplanlar".
Mavi takımın kaptanı Mert, siyah saçlı, hızlı koşan bir çocukmuş. Turuncu takımın kaptanı Can ise kıvırcık saçlı ve çok iyi pas veren biriymiş. İkisi de çok iyi arkadaşmış ama sahada rakiplermiş!
Sahanın kenarı ana-babalarla dolmuş. Anneler kalın montlarını giymiş, ellerinde termoslarla sıcak çaylar getirmişler. Babalar, yakalarını kaldırmış, "Haydi aslanlar! Rüzgar gibi koşun!" diye tezahürat yapıyorlarmış. Soğuk hava kimsenin umurunda değilmiş, çünkü heyecan herkesi ısıtıyormuş.
Ve düdük çalmış: DÜÜÜT!
Maç başlamış. Top bir o kaleye, bir bu kaleye gidiyormuş. Çocuklar koştukça yerdeki kurumuş yapraklar havalanıyor, rüzgarla birlikte uçuşuyormuş. Yanakları soğuktan elma gibi kızarmış ama kimse durmuyormuş. Mert topu almış, rüzgarı arkasına alıp koşmuş, Can ise savunmada dimdik durmuş.
Maçın en heyecanlı anında, rüzgar şiddetini artırmış. Mert kaleye doğru hızla koşarken, yerdeki ıslak yapraklara basıp ayağı kaymış ve "Güm!" diye yere düşmüş. Top yuvarlanıp gitmiş.
Seyirciler "Ah!" diye nefeslerini tutmuş. Normalde Turuncu takımın kaptanı Can'ın topu alıp gol atması gerekirmiş. Çünkü önü bomboşmuş!
Ama Can durmuş. Topu bırakıp yere düşen arkadaşı Mert'in yanına koşmuş. Elini uzatmış:
"İyi misin Mert? Kalkmana yardım edeyim."
Mert, arkadaşının elini tutarak kalkmış. Üstündeki yaprakları silkelemiş. "Teşekkürler Can, bileğim biraz acıdı ama iyiyim," demiş.
Sahadaki herkes bu hareketi alkışlamış. Babalar, "Helal olsun!" diye bağırmış, anneler gururla gülümsemiş.
Maç tekrar başlamış ama artık kimse skoru saymıyormuş. Çocuklar gülerek, paslaşarak, bazen rüzgarın topu yanlış yere götürmesine kahkaha atarak oynamışlar. Sonunda hakem düdüğü çaldığında maç berabere bitmiş.
Maç biter bitmez anneler ellerinde havlularla koşmuş, terleyen çocukların sırtını kurulamışlar.
Meydanın kenarına kurulan büyük kazanda pişirilen sıcak tarhana çorbası bardaklara doldurulmuş. Mavi Şimşekler ve Turuncu Kaplanlar, yan yana oturup dumanı tüten çorbalarını içmişler.
Mert, Can'a dönüp, "Çok güzel maçtı," demiş.
Can da, "Evet," demiş, "Kupayı kimse almadı ama en çok biz eğlendik!"
Köy halkı o gün anlamış ki; soğuk havada insanı en çok ısıtan şey kalın montlar değil, dostluk ve paylaşılan sıcak bir çorbaymış.
Gökten üç futbol topu düşmüş: Biri centilmen kaptan Can'ın ayağına. Biri azimli Mert'in kucağına. Biri de sporun dostluk olduğunu bilen tüm çocukların sahasına.
Paylaş
Tepkiniz Nedir?
Beğendim
7
Beğenmedim
4
Sevdim
6
Güldüm
1
Kızdım
2
Üzüldüm
1
Şaşırdım
1
