Aslan ile Fare
Ormanlar Kralı Aslan, küçük fareden önemli bir ders öğrenir.
Bir varmış bir yokmuş, ağaçların gökyüzüne değdiği, nehirlerin şırıl şırıl aktığı yemyeşil bir ormanda, heybetli mi heybetli bir Aslan yaşarmış. Bu Aslan, yelesini savurduğunda rüzgar eser, kükrediğinde yer gök inlermiş. O, ormanın kralıymış ve gücüyle gurur duyarmış. Aynı ormanda, fındık kabuğundan bile küçük, kahverengi tüylü, minicik bir Fare yaşarmış. Fare, otların arasında sessizce koşar, kimseye görünmeden karnını doyurmaya çalışırmış.
Bir öğleden sonra, Aslan karnını doyurmuş ve kocaman bir ağacın gölgesinde derin bir uykuya dalmış. "Horrr... Pof..." diye horluyormuş. Bizim minik Fare, oyun oynarken fark etmeden Aslanın üzerine tırmanmış. Aslanın o yumuşak yelesini ot sanmış ve orada zıplamaya, kaydırak gibi kaymaya başlamış. Fare, Aslanın burnunun ucuna gelip kuyruğunu sallayınca, Aslan gıdıklanarak uyanmış!
Aslan, kocaman pençesini "Şak!" diye indirmiş ve minik Fareyi kıskıvrak yakalamış. Aslan kükremiş: "Kim benim uykumu bölmeye cesaret edebilir? Seni tek lokmada yiyeyim de gör!"
Fare korkudan tir tir titremiş, sesi ciyak ciyak çıkmış: "Ey yüce Kral! Ne olur beni yeme! Ben çok küçüğüm, senin dişinin kovuğuna bile yetmem. Eğer beni bırakırsan, söz veriyorum bir gün ben de sana yardım ederim, borcumu öderim."
Aslan bu söze kahkahalarla gülmüş: "Hah hah ha! Sen mi? Şu minicik halinle bana, koca ormanlar kralına mı yardım edeceksin? Bu çok komik!" Ama Aslanın karnı tokmuş, keyfi de yerindeymiş. Üstelik Farenin bu cesaretini sevmiş. Pençesini açmış ve "Hadi git bakalım ufaklık, bugün şanslı günündesin," demiş.
Fare sevinçle "Teşekkür ederim!" deyip pırrr diye oradan uzaklaşmış.
Aradan aylar geçmiş. Bir gün Aslan, ormanda gururla gezerken avcıların kurduğu tuzağı fark etmemiş. Bir anda "Vınnn!" diye bir ses duyulmuş ve Aslan, gökyüzünden inen kocaman, sağlam iplerle örülmüş bir ağın içinde kalmış. Ne kadar çırpınsa, ne kadar kükrese de iplerden kurtulamamış. Kükremesi tüm ormanda yankılanmış ama diğer hayvanlar korkudan yaklaşamamış. Aslan, "Sanırım sonum geldi, kimse beni kurtaramaz," diye üzülürken, çalılıkların arasından ince bir ses gelmiş: "Korkma Kralım, ben geldim!"
Bu, o minik Fareymiş! Aslan şaşkınlıkla, "Sen ne yapabilirsin ki?" diye sormuş. Fare hiç cevap vermeden, keskin dişleriyle ağın iplerini "kıtır kıtır" kemirmeye başlamış. Bir ip kopmuş, sonra bir tane daha... Fare o kadar hızlı çalışmış ki, kısa sürede kocaman bir delik açılmış. Aslan, o delikten sıyrılıp özgürlüğüne kavuşmuş!
Aslan, minik dostuna bakmış ve biraz utanarak başını eğmiş. "Özür dilerim," demiş.
"Seni küçük diye önemsememiştim, bana yardım edemezsin sanmıştım. Ama bugün sen, bu koca aslandan daha güçlü olduğunu gösterdin. Hayatımı kurtardın."
Fare gülümseyerek, "Önemli değil dostum. İyilik eden, iyilik bulur," demiş. O günden sonra Aslan ve Fare, ormanın en iyi iki dostu olmuşlar. Biri gücüyle, diğeri zekasıyla ormanı korumuş.
Gökten üç mutluluk ışığı süzülmüş: Biri verdiği sözü tutan Fareye. Biri küçüklere saygı duymayı öğrenen Aslana. Biri de iyiliğin gücüne inanan tüm çocuklara. Masalımız da böylece mutlulukla bitmiş.
Paylaş
Tepkiniz Nedir?
Beğendim
22
Beğenmedim
2
Sevdim
9
Güldüm
5
Kızdım
1
Üzüldüm
0
Şaşırdım
1
