Bambu Dalı ve Ay Prensesi

Yaşlı bir bambu kesicisinin bulduğu küçük bambu prensesinin masalıdır.

Bambu Dalı ve Ay Prensesi

Çok eski zamanlarda, Japonya’nın yemyeşil dağlarında, yaşlı ve iyi kalpli bir bambu ustası yaşarmış. Adı Takeşi imiş. Her gün ormana gider, topladığı bambuları satarak geçimini sağlarmış. Bir gün yine bambu keserken, diğerlerinden farklı, ışıl ışıl parlayan bir bambu dalı görmüş. "Aaaah, bu da ne böyle?" diye şaşırmış.
Yaşlı adam merakla o bambuyu kesmiş. Bir de ne görsün? Bambunun içinde minicik, parıldayan, küçücük bir kız çocuğu varmış! Minik kız, bir fındık kadar bile yokmuş. 

Takeşi ve eşi, çocukları olmadığı için bu duruma çok sevinmişler. Ona "Bambu Prensesi" adını vermişler. Minik bambu prensesini alıp evlerine götürmüşler, gözleri gibi bakmışlar.

Bambu prensesi inanılmaz bir hızla büyümüş. Üç ayda küçücük bir bebekten güzeller güzeli bir genç kıza dönüşmüş. Onunla birlikte, yaşlı adamın bambu keserken bulduğu her bambu dalından altın parçaları fışkırmaya başlamış. "Tıkır tıkır" seslerle altınlar yere düşer, yaşlı adamı sevindirirmiş. Böylece Takeşi ve eşi çok zengin olmuşlar.

Bambu prensesinin güzelliği dillere destanmış. Herkes onun ne kadar güzel olduğunu konuşurmuş. Ülkenin dört bir yanından prensler ve soylular, onunla evlenmek için gelirlermiş. Kapılarının önünde "Pıt pıt pıt" diye ayak sesleri hiç eksik olmazmış. Beş ayrı prens, bambu prensesinin elini isteyince o, onlara yerine getirmesi imkânsız görevler vermiş. 
Bu görevler sayesinde, genç kızın aslında sıradan bir insan olmadığı ortaya çıkmış.

Zamanla Japonya İmparatoru bile bambu prensesinin güzelliğini duymuş ve onu görmek istemiş. Genç kızı gördüğünde, onun eşsiz güzelliğine hayran kalmış. Bambu prensesine aşık olan İmparator, onunla evlenmek istemiş. Ama genç kız, İmparator'a da kendisinin bu dünyaya ait olmadığını, başka bir yerden geldiğini söylemiş. 

İmparator bu duruma çok üzülmüş, "Ahhhh..." diye derin bir iç çekmiş.
Bambu prensesinin gözleri dolmaya başlamış, gökyüzüne bakıp iç çekermiş. "Vayyy... Zamanım yaklaşıyor," diye fısıldamış. Bir yaz akşamı, gökte dolunay belirince, genç kızın yaşadığı evin etrafında garip sesler duyulmaya başlanmış. Ay'dan gelen ışıklar evi aydınlatır, melekler havada uçuşmaya başlarmış. Gürültülü bir şekilde gökten inen ay arabası, bambu prensesini almak için gelmiş.

Takeşi ve eşi, genç kızı kaybetmek istememişler. Askerler ay melekleriyle savaşmaya çalışmış ama meleklerin gücü karşısında "hop!" diye geri çekilmişler. Bambu prensesi, yaşlı anne ve babasına veda etmiş, gözyaşları içinde ay arabasına binmiş. Ay'a dönerken, İmparator'a yazdığı bir mektupla birlikte ölümsüzlük iksirini de geride bırakmış. O an, "pıtır pıtır" diye gözyaşları yanaklarından akmış.

İmparator, bambu prensesinin gittiğini duyunca kalbi "küt küt küt" atmaya başlamış. Mektubu okuduktan sonra, ölümsüzlük iksirini içmeyi reddetmiş. Genç kız olmadan ölümsüz olmanın bir anlamı olmadığını söylemiş. İksiri Japonya'nın en yüksek dağına götürmüş ve orada yakılmasını emretmiş. 

O günden sonra, o dağa "Fuji Dağı" denmiş ve efsaneye göre hala zirvesinden dumanlar yükselirmiş.
Gökten üç tüy düşmüş: Biri bambu ustasının eline bereket olmuş, çünkü iyilik her zaman karşılığını bulur. Biri masalı dinleyen çocukların kalbine hüzünlü bir güzellik olmuş. Biri de herkesin kalbine aşkın ve vedanın derin anlamı olmuş.

Paylaş

Tepkiniz Nedir?

Beğendim Beğendim 1
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 0
Güldüm Güldüm 0
Kızdım Kızdım 1
Üzüldüm Üzüldüm 1
Şaşırdım Şaşırdım 1