Bir varmış bir yokmuş, İzmir'in güzel bir sahilinde mütevazı bir evde yaşayan beş kişilik bir aile varmış. Baba Ahmet balıkçılık yapar, anne Ayşe ev hanımı, çocukları Ali, Zeynep ve küçük Mehmet de okullarına giderlermiş. Her sabah baba Ahmet "Bismillah" diyerek denize açılır, rızkını Allah'tan beklermiş.
Bir gün, fırtınalı bir havada baba Ahmet'in teknesi arızalanmış. Tam endişelenirken, yakındaki başka bir balıkçı teknesinden Mustafa amca ona yardım etmiş. O günden sonra iki aile çok yakın dost olmuş. Mustafa amcanın eşi Fatma teyze de hasta olduğu için Ayşe anne ona her gün yemek götürür, çocuklar da sık sık ziyaretlerine gidermiş.
Bir akşam, Ali sahilde yürürken yaşlı bir adamın zorlanarak yürüdüğünü görmüş. Hemen yanına gidip "Amca, size yardım edebilir miyim?" demiş. Yaşlı amca çok sevinmiş ve Ali'ye teşekkür etmiş. Meğer bu yaşlı amca, mahallenin emektar imamı Hüseyin hocaymış.
Zeynep ve Mehmet de okulda arkadaşlarıyla paylaşmayı çok severlermiş. Yemeklerini her zaman arkadaşlarıyla bölüşür, derslerinde zorlanan arkadaşlarına yardım ederlermiş. Bir gün öğretmenleri onları tüm sınıfın önünde örnek göstermiş.
Günler böyle güzel geçerken, bir sabah Mustafa amca hastalanmış. Baba Ahmet hemen kendi teknesini ona vermiş, "Sen iyileşene kadar ben başka bir tekneyle çıkarım." demiş. Bu fedakarlık karşısında Mustafa amca çok duygulanmış ve "Allah razı olsun kardeşim" demiş.
Anne Ayşe de komşularıyla sürekli yardımlaşırmış. Kimi zaman taze pişmiş böreklerini dağıtır, kimi zaman hasta komşularını ziyaret eder, kimi zaman da ihtiyacı olanlara elinden geldiğince destek olurmuş. Her akşam çocuklarına "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" hadisini hatırlatırmış.
Bir gün sahilde büyük bir temizlik kampanyası düzenlenmiş. Bizim aile hep birlikte bu kampanyaya katılmış. Ali, Zeynep ve Mehmet arkadaşlarını da çağırmış. Hep beraber sahili temizlemişler. Bu güzel davranışları mahalle muhtarının dikkatini çekmiş ve onlara teşekkür belgesi vermiş.
Baba Ahmet her akşam çocuklarına, "Evlatlarım, rızkımızı veren Allah'tır. Biz çalışır, dua eder ve şükrederiz. Ama asıl önemli olan, kazandığımızı paylaşmayı bilmektir." dermiş. Çocuklar da bu öğüdü hiç unutmamışlar.
Aradan yıllar geçmiş, Ali, Zeynep ve Mehmet büyümüşler. Üçü de anne ve babalarından öğrendikleri güzel değerleri kendi çocuklarına aktarmışlar. Böylece iyilik, yardımlaşma ve merhamet nesilden nesile aktarılmış.
İşte böylece, deniz kıyısındaki bu güzel aile, çevresine yaydığı iyilik ve mutlulukla herkesin sevgisini kazanmış. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. İyilik yapan iyilik bulur, merhamet eden merhamet görür.