Eğitim Çiçekleri Masalı
Bir öğretmen mantık ve sevgiyle köyün kaderini değiştirir.
Bir zamanlar, yeşil dağların ardında Yeşilkışla adında, doğası cennet gibi bir köy varmış. Köyün her yanından buz gibi sular akar, ağaçlar meyveden yıkılırmış. Ama gel gelelim, köyün üzerinde görünmez bir kara bulut dolaşırmış. İnsanların yüzü asık, dilleri öfkeliymiş.
Köyde kimse kimseyi dinlemez, en ufak bir sorunu kavgayla çözmeye çalışırlarmış. Bolluk içinde yokluk çekerlermiş; çünkü hasat ettikleri elmaları paylaşmayı bilmez çürütürler, suyu adil dağıtamaz, tarlaları birbirine katarlarmış. Köyde her yer yemyeşilmiş ama insanların zihinleri çorakmış. Cehalet, köyün en büyük kuraklığıymış.
Bir gün köye, sırtında çantası, gözlerinde ise sönmeyen bir ışık olan Özlem Öğretmen gelmiş.
Köy meydanına vardığında, iki köylünün bir çuval buğday için bağıra çağıra tartıştığını görmüş. Yanlarında duran küçük bir çocuk, korku dolu gözlerle onları izliyormuş. Çocuğun adı Oğuz'muş.
Özlem Öğretmen sakince aralarına girmiş. Hiç bağırmadan, çantasından bir defter ve bir kalem çıkarmış.
"Bağırmak sesi duyurur ama anlaşılamamayı çözer mi?" diye sormuş.
Köylüler şaşırmış, susmuşlar. Özlem Öğretmen, "Sorun buğdayın azlığı değil, bölüşme sisteminin yokluğu," demiş. Kâğıda basit bir tablo çizmiş, mantıklı bir hesapla buğdayı saniyeler içinde adilce paylaştırmış.
Oğuz, Özlem Öğretmen’in yanına yaklaşmış:
"Öğretmenim," demiş, "Siz büyücü müsünüz? Babamlar saatlerdir kavga ediyordu, siz bir kâğıtla susturdunuz."
Özlem Öğretmen gülümseyerek Oğuz’un başını okşamış:
"Hayır Oğuz," demiş. "Bunun adı büyü değil, mantık. Eğer zihnini ekilmemiş bir tarla gibi bırakırsan orada sadece dikenler biter. Ama onu bilgiyle sularsan, çözüm çiçekleri açar."
O günden sonra Özlem Öğretmen, eski köy odasını bir "Akıl Atölyesi"ne çevirmiş. Çocuklara sadece okuma yazma değil; "neden" ve "nasıl" sorularını sormayı öğretmiş.
Oğuz, Özlem Öğretmen’in en hevesli öğrencisi olmuş. Köyde bir sorun çıktığında artık kimse sopalara sarılmıyormuş. Oğuz ve arkadaşları, ellerinde defterlerle geliyor, sorunu bir matematik problemi gibi analiz ediyor ve sistemi kuruyorlarmış.
"Dere taştıysa, önüne duvar örmek yerine yatağını genişletelim," diyorlarmış.
"Ürün çürüyorsa, herkes aynı anda değil, sırayla toplasın," diyorlarmış.
Zamanla Yeşilkışla’da tuhaf bir değişim başlamış. Köyün doğası zaten yeşildi ama artık insanların sohbetleri filizlenmiş, fikirleri çiçek açmış, yüzleri aydınlanmış. O eski kaba saba haller gitmiş, yerine birbirini anlayan, dinleyen nazik insanlar gelmiş. Cehaletin o gri tozu, eğitimin canlı renkleriyle silinmiş. Mecazi anlamda köy, asıl şimdi yeşermiş.
Yıllar sonra bir bahar sabahı, artık büyüyüp bir mühendis olan Oğuz, köy meydanına çıkmış. Yanında yaşlanan ama gözündeki ışığı hiç sönmeyen Özlem Öğretmen varmış.
Oğuz köylülere seslenmiş:
"Dostlar! Bizim köyümüz eskiden de yeşildi ama biz o güzelliği görecek gözlere sahip değildik. Özlem Öğretmen bize toprağı değil, aklımızı sürmeyi öğretti. Bu yüzden, köyümüzün adını, bize bu ışığı getirenlere ithafen değiştiriyoruz."
Tabelalar indirilmiş ve yerine gururla yenisi asılmış: "Eğitimciler Köyü"
O günden sonra o köyden geçenler, sadece ağaçların gölgesinde değil, orada yaşayan insanların bilgeliğinin gölgesinde de dinlenmişler.
Gökten üç fikir tohumu düşmüş:
Birincisi; cehaleti mantıkla yenen Özlem Öğretmen’in defterine,
İkincisi; "neden" diye sormaktan korkmayan Oğuz’un kalbine,
Üçüncüsü; eğitimin en büyük zenginlik olduğunu bilen tüm aydınlık zihinlere.
Paylaş
Tepkiniz Nedir?
Beğendim
14
Beğenmedim
1
Sevdim
6
Güldüm
0
Kızdım
1
Üzüldüm
1
Şaşırdım
0
