Keloğlan ve Açgözlü Cafer

Keloğlan, nadir bulunan hayvan Pina'yı kurtarmak için Kayıp Ada'ya gider.

Keloğlan ve Açgözlü Cafer

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken... Memleketin birinde, saçsız başı, şapşal bakışı, ama altın gibi kalbiyle tanınan bir Keloğlan yaşarmış. Keloğlan, yaşlı anasıyla birlikte küçük bir kulübede oturur, günlerini "Armut piş, ağzıma düş" diyerek geçirirmiş.

Bir gün Padişahın tellalları köy meydanında davul çalmış: "Duyduk duymadık demeyin! Uzak denizlerdeki Kayıp Ada'da, nesli tükenmekte olan Pina adında çok nadir, turuncu tüylü, minik bir hayvan mahsur kalmıştır! Adaya gidip Pina'yı sağ salim getirene Padişahımız büyük bir ödül verecektir!"

Keloğlan bunu duyunca heyecanlanmış. "Ana!" demiş, "O minik hayvan orada korkar, aç kalır. Ben gidip onu kurtaracağım." Anası, "Aman oğul, sen daha bostandaki kargaları kovalamayı beceremiyorsun, Kayıp Ada'ya nasıl gideceksin?" diye söylenmiş ama Keloğlan'ın kararlı olduğunu görünce heybesine azığını koyup onu uğurlamış.

Ancak bu haberi duyan başkası daha varmış: Köyün en zengini ama en cimrisi, Açgözlü Cafer. Cafer'in derdi Pina'yı kurtarmak değilmiş; efsaneye göre Pina'nın yaşadığı mağarada korsanların hazinesi varmış. Cafer, "Hazineyi alır, o işe yaramaz hayvanı da orada bırakırım," diye haince planlar yaparak, kocaman, lüks teknesiyle yola çıkmış. Keloğlan ise küçük, yamalı sandalına binmiş, küreklere asılmış.

Günlerce "çalkala deniz çalkala" diyerek yol gitmişler. Sonunda sislerin arasından Kayıp Ada görünmüş. Cafer hızlı teknesiyle adaya önce varmış ve koşarak mağarayı aramaya başlamış. Keloğlan ise adaya varınca önce etrafı dinlemiş, doğanın sesine kulak vermiş.

İkisi de sonunda mağarayı bulmuşlar. Mağaranın içi "ışıl ışıl" parlıyormuş! Yerlerde altınlar, elmaslar, inciler yığınla duruyormuş. Açgözlü Cafer, gözleri dönmüş bir şekilde, "Hazine! Hazine benim!" diye bağırarak çuvallarını doldurmaya başlamış.

Mağaranın köşesinde ise, üzerine kocaman bir kaya parçası düşmüş, kuyruğu sıkışmış minik Pina "viiiy viiii" diye acıyla ağlıyormuş. Turuncu tüyleri toz içinde kalmış.
Cafer, Pina'ya bakmamış bile. "Çekil şuradan, altınlarıma engel olma!" diye hayvanı iteklemeye çalışmış. Ama Keloğlan, yerdeki altınlara basıp geçmiş, hiçbiriyle ilgilenmemiş. Doğruca Pina'nın yanına koşmuş.

"Korkma küçük dostum, Keloğlan abin geldi," diyerek tüm gücüyle kayayı itmeye başlamış. "Ikınmış, sıkınmış, alnından terler damlamış." Sonunda "Hooop!" diye kayayı kaldırmış ve Pina'yı kurtarmış. Pina, sevinçle Keloğlan'ın omzuna atlamış ve yanağını yalamış.

Tam o sırada mağara "GÜM GÜM" diye sarsılmaya başlamış. Meğer bu bir tuzakmış! Mağaranın kapısı kapanmaya başlıyormuş. Keloğlan, omzunda Pina ile koşarak son anda dışarı çıkmış. Ama Açgözlü Cafer, sırtındaki ağır altın çuvalları yüzünden koşamamış. Altınları bırakmak da istememiş. Mağara kapısı kapanırken Cafer, altınlarını bırakıp can havliyle kendini zor dışarı atmış. Ama teknesi, içine doldurduğu ilk çuvalların ağırlığıyla çoktan batmış!

Keloğlan, Pina'yı kucağına alıp köyüne dönmüş. Padişahın huzuruna çıkmış. Padişah sormuş: "Keloğlan, adada hazineler olduğu söylenirdi. Sen neden altın getirmedin?"
Keloğlan, kucağındaki minik Pina'yı gösterip gülümsemiş: "Padişahım, bir canı kurtarmak, dünyadaki bütün altınlardan daha değerlidir. Benim hazinem, bu minik dostumun kalbidir."

Padişah bu dürüstlük ve merhamet karşısında çok etkilenmiş. Meğer Padişahın "ödül" dediği şey altın değilmiş; sarayın baş danışmanlığıymış. Keloğlan, dürüstlüğü sayesinde hem Pina'yı kurtarmış hem de köyüne bolluk bereket getirmiş. Açgözlü Cafer ise köyde herkesin ayıpladığı biri olarak kalmış.

Paylaş

Tepkiniz Nedir?

Beğendim Beğendim 16
Beğenmedim Beğenmedim 1
Sevdim Sevdim 4
Güldüm Güldüm 1
Kızdım Kızdım 1
Üzüldüm Üzüldüm 0
Şaşırdım Şaşırdım 0