Bir varmış bir yokmuş, Avustralya'nın geniş çayırlarında Cesur adında meraklı bir kanguru yavrusu yaşarmış. Cesur'un en belirgin özelliği, diğer kangurulardan çok daha yükseğe ve uzağa zıplamak istemesiymiş. Diğer kangurular günde birkaç metre zıplarken, Cesur hep "Acaba daha yükseğe çıkabilir miyim?" diye düşünürmüş.
Cesur her sabah güneş doğmadan uyanır, "Bugün yeni bir rekoru kıracağım!" diyerek heyecanla dışarı fırlarmış. Annesi endişeyle "Cesur, neden diğer kangurular gibi normal zıplamıyorsun?" diye sorarmış. Cesur ise "Anne, gökyüzüne daha yakın olmak istiyorum, orada nasıl bir dünya var merak ediyorum" dermiş.
Kanguru sürüsünün lideri Yaşlı Boz, bir gün Cesur'u yanına çağırmış. "Bak yavrum, biz kangurular yiyecek bulmak ve tehlikelerden kaçmak için zıplarız. Boş hayaller peşinde koşmak tehlikelidir" demiş. Cesur üzülmüş ama içindeki merak hiç dinmemiş.
Bir sabah Cesur, sürüden uzaklaşıp bir tepenin yamacına gitmiş. "Belki buradan zıplarsam daha yükseğe çıkabilirim" diye düşünmüş. Derin bir nefes almış ve var gücüyle zıplamış. "Hopp!" diye havalanırken kuyruğunu dengeli tutmaya çalışmış.
Bu sırada gökyüzünde uçan Koko adında bir kartal Cesur'u görmüş. "Hey küçük kanguru, ne yapıyorsun orada?" diye seslenmiş. Cesur heyecanla "Daha yükseğe zıplamaya çalışıyorum! Gökyüzünü merak ediyorum" demiş. Kartal gülümsemiş: "Benim gibi uçamazsın belki ama farklı yeteneklerin var."
Koko, Cesur'a tepenin daha yüksek noktalarını göstermiş. "Eğer gerçekten yükseklere ulaşmak istiyorsan, önce küçük hedefler belirle" demiş. "Her gün biraz daha yükseğe zıpla, kuyruğunu nasıl kullanacağını öğren ve asla pes etme." Cesur kartalın tavsiyesini dikkatle dinlemiş.
O günden sonra Cesur her sabah erken kalkıp antrenman yapmaya başlamış. Önce küçük kayaların üzerine, sonra daha yüksek kayalara zıplamayı öğrenmiş. "Tak tak tak" diye ayaklarını yere vurup güç alıyor, "Vuuuş" diye havalanıyormuş. Kuyruğunu denge için kullanmayı her geçen gün daha iyi öğreniyormuş.
Diğer kangurular Cesur'u garipsemeye devam etmiş. "Neden bu kadar çok çalışıyorsun?" diye sormuşlar. Cesur ise "Çünkü yapabileceğimin en iyisini yapmak istiyorum" demiş. "Belki uçamam ama kendi sınırlarımı zorlayabilirim."
Haftalar, aylar geçmiş. Cesur artık sürüdeki hiçbir kangurunun zıplayamadığı kadar yükseğe zıplayabiliyormuş. Bir gün büyük bir kaya bulmuş, tepeye tırmanmış ve oradan zıplamış. O kadar yükseğe çıkmış ki, bir an için gökyüzünde süzülüyor gibi hissetmiş. Tüm çayır ayaklarının altında, minicik görünüyormuş.
Cesur'un başarısını gören genç kangurular ona hayran olmuşlar. "Bize de öğret, biz de senin gibi olmak istiyoruz!" demişler. Cesur onlara antrenman yapmayı, sabırlı olmayı ve asla vazgeçmemeyi öğretmiş. Zamanla küçük bir kanguru ekibi oluşmuş ve hep birlikte çalışmaya başlamışlar.
Yaşlı Boz bile Cesur'un azmini görünce etkilenmiş. "Başta sana inanmamıştım küçük kanguru, ama sen bize imkansız görünen şeylerin bile çalışarak başarılabileceğini gösterdin" demiş. Cesur gururla gülümsemiş.
Bir gün Avustralya'ya büyük bir kuraklık gelmiş. Tüm kangurular su ve yiyecek bulmakta zorlanıyormuş. Cesur yüksek zıplama yeteneğini kullanarak uzak tepelerdeki yeşil vadileri keşfetmiş ve sürüsünü oraya götürmüş. Herkes Cesur sayesinde kuraklıktan kurtulmuş.
Yıllar geçmiş, Cesur büyümüş ve artık sürünün en bilge üyelerinden biri olmuş. Genç kangurulara hep aynı şeyi söylermiş: "Farklı düşünmekten korkmayın. Belki uçamayız ama kendi yolumuzda mükemmel olabiliriz. Önemli olan kendi sınırlarınızı keşfetmek ve asla vazgeçmemek."
Gökten üç küçük taş düşmüş; biri hayal kurmayı bilenlere, biri çalışmaktan vazgeçmeyenlere, biri de farklı olmaktan korkmayanlara. Bu masalı dinleyen herkesin yüreğine Cesur'un cesareti düşsün, kendi yollarında zıplamaya devam etsinler!