Keloğlan ve Helva Cadısı

Keloğlan ve kardeşi Ayşe ormanda kaybolmuş. Helvadan bir ev bulmuşlar.

Keloğlan ve Helva Cadısı

Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarlarda, yemyeşil ormanların içinde küçük bir köyde Keloğlan ile kız kardeşi Ayşe yaşarmış. Keloğlan, kafası kel olsa da aklı "fırıl fırıl" işler, her zorluğun üstesinden gelirmiş. Ayşe ise abisine düşkün, cıvıl cıvıl, meraklı bir kızmış. Bir gün anneleri ormandan ot toplamalarını istemiş. "Sakın derine gitmeyin ha!" diye tembihlemiş.

Keloğlan ile Ayşe, sepetlerini alıp neşeyle yıp yıp yürüyorlarmış ormanda. Şarkı söyleye söyleye, rengarenk çiçekleri koklaya koklaya ilerlerken, kendilerini bilmeden ormanın derinliklerine saplanmışlar. Güneş batmaya başlamış, etrafı yavaş yavaş karanlık sarmış. "Eyvah!" diye bağırmış Ayşe, "Yolumuzu kaybettik abi!" Keloğlan da biraz telaşlanmış ama kardeşine belli etmemiş.

Açlık karınlarını "gurul gurul" sardığında, birden mis gibi bir koku burunlarına gelmiş. "Mmm, ne güzel koku bu!" demiş Keloğlan. Kokuyu takip ede ede yürümüşler ve gözlerine inanamamışlar: Karşılarında helvadan duvarları, lokumdan pencereleri, hatta üstünde renkli şekerlemeler olan bacasıyla harika bir ev duruyormuş! "Şahane!" diye bağırmış Ayşe.

Evin kapısı "gıcırtıyla" açılmış ve içeriden güler yüzlü, yaşlı bir teyze çıkmış. "Gelin bakalım yavrularım, hoş geldiniz! Aç olmalısınız," demiş. Teyze onları içeri davet etmiş, sofraya çeşit çeşit helvalar, lokumlar, şerbetler dizmiş. Keloğlan'ın içine bir kurt düşmüş, bu kadar tatlı yiyeceğin ve bu kadar güler yüzün bir sırrı olmalı diye düşünmüş. "Hımmm," diye homurdanmış içinden.

Keloğlan gece uyurken, yaşlı teyzenin aslında bir cadı olduğunu, masallardaki gibi çocukları kandırmak için beklediğini fark etmiş. Cadı, fısıltıyla "şşşşşt" diyerek odalarına gelmiş, onları kontrol ediyormuş. Keloğlan hemen bir plan yapmış. Sabah olunca cadıya, "Teyzeciğim, seni çok sevdim ama fırınınız çok küçük. Keşke daha büyük bir fırınınız olsaydı da köydeki tüm çocuklara helva yapsaydınız!" demiş.

Cadı, Keloğlan'ın sözlerine "Hıhıhı" diye kıkırdamış. "Doğru söylüyorsun Keloğlan, bu fırın eskidi. Ama benim gizli bir fırınım daha var. Hadi gelin size onu göstereyim," demiş. Cadı, Keloğlan ile Ayşe'yi evin arka tarafına götürmüş. Orada, dev gibi, ağzı kocaman bir fırın varmış. Cadı, "Bu fırın, her şeyi sığdırır. Şimdi size nasıl çalıştığını göstereyim," demiş.

Cadı, fırının kapağını açıp içine doğru eğilmiş. Tam o sırada Keloğlan, "Şut!" diye bir çığlık atmış ve cadının arkasından hızla itmiş. Cadı "Aaaaaiiiii!" diye bağırarak fırının içine düşmüş. Keloğlan hemen kapağını "çat!" diye kapatmış. Ayşe şaşkınlıktan donup kalmış ama Keloğlan'ın zekasına hayran kalmış. Cadı, kendi kazdığı kuyuya düşmüş, kendi tuzağına yakalanmış. Cadı fırında hapis kalmış ve çıkamamış.

Keloğlan ile Ayşe, cadının evinden koşarak uzaklaşmışlar. Ormanda yollarını nasıl bulacaklarını düşünürken, Keloğlan'ın aklına bir fikir gelmiş. Cepindeki ekmek kırıntılarını yola bırakmışlar. Ama ormanın küçük kuşları "cik cik cik" diye gelip kırıntıları yemiş. Keloğlan pes etmemiş, Ayşe'nin tokasını kullanmış ve ağaçlara küçük işaretler bırakarak yollarını bulmuşlar.

Köydeki evlerine ulaştıklarında, anneleri onları görünce sevinçten "Oley!" diye bağırmış. Keloğlan ile Ayşe, başlarından geçenleri anlatmışlar. Köylüler, Keloğlan'ın zekasına ve kardeşlerin birbirine olan bağlılığına hayran kalmışlar. O günden sonra kimse ormanın derinliklerindeki helva evli cadının evine yaklaşmamış.

Gökten üç kurabiye düşmüş: Biri Keloğlan'ın zekası olmuş, çünkü zeka ve cesaret her zaman tehlikelerden kurtarır. Biri masalı dinleyen çocukların kalbine dayanışma olmuş. Biri de herkesin kalbine birbirine güvenmenin güzelliği olmuş.

Paylaş

Tepkiniz Nedir?

Beğendim Beğendim 3
Beğenmedim Beğenmedim 1
Sevdim Sevdim 1
Güldüm Güldüm 1
Kızdım Kızdım 0
Üzüldüm Üzüldüm 0
Şaşırdım Şaşırdım 0