Simge'nin Endonezya Macerası
Türkiye'den Endonezya'ya seyahat eden Simge'nin macerasının masalıdır.

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Türkiye'den Simge adında meraklı ve cesur bir kız varmış. Simge çok uzaklarda, okyanusun öte tarafında Endonezya adında büyülü bir ülke olduğunu duymuş. "Orada yeşil ormanlar, renkli kuşlar ve çok güzel yerler varmış!" demiş annesi. Simge hemen "Ben oraya gitmek istiyorum!" diye bağırmış. Bavulunu hazırlamış ve uzun bir yolculuğa çıkmış. Uçakta bulutların arasından geçerken "Ne kadar heyecanlıyım!" demiş.
Endonezya'ya vardığında Simge gözlerine inanamamış. Her yer tropik cennet gibiymiş! Palmiye ağaçları göklere uzanıyor, renkli çiçekler her yerde açıyormuş. "Vay canına, ne kadar güzel!" demiş hayretle. İlk durağı büyük bir orman olmuş. Rehber amca "Bu ormanlar çok eski, burada özel hayvanlar yaşar" demiş. Simge ormana girince "Cıvıl cıvıl, şakır şakır" sesleri duymuş. Ağaçların arasından renkli papağanlar uçuyormuş, "Merhaba Simge!" der gibiymiş.
Ormanın derinliklerinde yürürken Simge çok komik sesler duymuş. "Uık uık uık!" diye sesler geliyormuş yukarıdan. Başını kaldırınca ne görsün! Ağaçlarda maymunlar zıplıyor, birbirleriyle oynuyorlarmış. Küçük bir maymun Simge'yi görünce merakla yaklaşmış. "Sen kimsin?" der gibi kafasını eğmiş. Simge gülmüş ve "Ben Simge, çok uzaktan geldim!" demiş. Maymun da onunla arkadaş olmuş, ağaçtan ağaca atlayarak ona yolu göstermiş. "Hop hop hop!" diye zıplıyorlarmış birlikte.
Ormandan çıktıklarında Simge bambaşka bir manzara görmüş. Yeşil pirinç tarlaları teraslar halinde uzanıyormuş, sanki dev merdivenler gibiymiş. "Bu ne kadar güzel!" demiş şaşkınlıkla. Tarlalarda çalışan amcalar "Hoş geldin küçük misafir!" demiş ona. Suya yansıyan gökyüzü, yeşil fideler, uçuşan kelebekler... Her yer canlı canlı parlıyormuş. Simge ayakkabılarını çıkarıp çamurlu tarlaya girmiş, "Şlap şlap şlap!" diye yürümüş. Ne kadar eğlenceliymiş!
Akşam olunca Simge çok özel bir yere götürülmüş. Orada eski taş tapınaklar varmış, çok büyük ve heybetliymiş. Taşlar üzerinde ejder figürleri, çiçek motifleri oyulmuş. "Bu tapınaklar çok eski, yüzlerce yıllık!" demiş rehber amca. Simge tapınakları gezerken kendini prenses gibi hissetmiş. Merdivenleri çıkıp yukarıdan manzarayı seyretmiş. Güneş batıyor, her yer altın rengine boyuyormuş. "Ne kadar büyülü!" demiş içinden. Tapınak bahçesinde tavus kuşları geziniyor, "Çığlık çığlık!" diye sesler çıkarıyorlarmış.
Ertesi gün Simge volkan dağına çıkmış. Dağın tepesinden aşağıya bakınca nefesi kesilmiş. Büyük bir göl varmış ortada, suları turkuaz mavisi gibiymiş. Etrafında yeşil ormanlar, bulutlar dağların arasında dolaşıyormuş. "Bu gerçek mi yoksa rüya mı?" demiş kendi kendine. Göl kenarında minik teknelerde balıkçılar çalışıyormuş. Simge onlara el sallamış, onlar da gülümseyerek karşılık vermiş.
Volkan gölünde yüzmüş, suyu sıcak sıcakmış. "Ne kadar rahatlatıcı!" demiş mutlulukla. Son gününde Simge sahile gitmiş. Kumlar beyaz beyaz, deniz turkuaz mavisi, palmiyeler sallanıyormuş. Sahilde renkli balıkların olduğu küçük havuzlar varmış. Simge şnorkelle denize girmiş ve altını seyretmiş. Kırmızı, sarı, mavi balıklar yüzüyor, mercanlar gökkuşağı gibi renkli parlıyormuş. "Vay be, denizin altı da çok güzel!" demiş. Akşam olunca sahilde oturup gün batımını seyretmiş. Gökyüzü pembe, turuncu, mor renklerine boyuyormuş. "Endonezya'yı hiç unutmayacağım!" demiş.
Eve dönerken Simge bavulunu Endonezya hatıralarıyla doldurmuş. Renkli taşlar, kurutulmuş çiçekler, küçük hediyelikler... Uçakta otururken "Ne güzel macera yaşadım!" demiş. Türkiye'ye döndüğünde arkadaşlarına anlattığı hikayeler bitmiyor. "Orada maymunlarla arkadaş oldum, volkan gölünde yüzdüm, renkli balıkları gördüm!" demiş heyecanla. Herkes hayretle dinlemiş onu.
Gökten üç altın yıldız düşmüş, biri Simge'ye cesaret verdiği için, biri Endonezya'nın güzelliklerine, biri de macera seven çocuklara. Masalımız burada biter, siz de güzel seyahatler yapın diye dileriz!
Tepkiniz Nedir?






