Toprak Sahadan Stadyumlara

Yoksul bir mahallede büyüyen Yusuf'un, tüm zorluklara rağmen futbol tutkusunun zaferinin masalıdır.

Toprak Sahadan Stadyumlara

Masalı Dinle

Bir varmış bir yokmuş, şehrin kenar mahallelerinden birinde Yusuf adında bir çocuk yaşarmış. Yusuf'un evi küçücük, ailesi kalabalık, hayalleri ise kocamanmış. En büyük hayali futbolcu olmak, yeşil sahalarda top koşturmak ve bir gün milli takım formasını giymekmiş. Yusuf'un ailesi geçim sıkıntısı çekermiş. Babası inşaat işçisi olarak çalışır, annesi ise evlere temizliğe gidermiş. Futbol topu alacak paraları bile yokmuş. Yusuf ve arkadaşları eski çorapları birleştirip top yapar, sokak aralarında maç yaparlarmış. Ayakkabıları delik deşik olsa da "Fış fış" koşar, "Pat pat" şutlar çeker, toza toprağa bulanırlarmış.

Bir gün mahalleye futbol akademisinden bir antrenör gelmiş. Mahalle çocuklarını izlerken Yusuf'un çamurlu sahada dans eder gibi top sürüşünü, kuş gibi sıçrayışını ve "Vuuut" diye giden şutlarını görmüş. Antrenör "Bu çocukta gerçek yetenek var" diye düşünmüş ve onu akademiye davet etmiş.

Yusuf sevinçle eve koşmuş, "Anne, baba! Beni futbol akademisine çağırdılar!" diye bağırmış. Annesi önce endişelenmiş, "Oğlum, akademi için para gerekir, formalar, ayakkabılar..." demiş. Babası oğlunun gözlerindeki ışığı görünce "Bir yolunu buluruz evlat, sen yeter ki çalış" demiş. O gece Yusuf heyecandan "Fıs fıs" diye uykusunda bile şut çekmiş.

Akademide ilk günler zor geçmiş. Diğer çocukların güzel ayakkabıları, formaları varmış. Yusuf'un ise eskimiş ayakkabıları ve solmuş tişörtü. Bazı çocuklar ona gülmüş, "Köyden mi geldin?" diye sormuşlar. Yusuf üzülmüş ama vazgeçmemiş. "Benim ayaklarım konuşacak, kıyafetlerim değil" diye düşünmüş.

Antrenör Yusuf'a bir çift kullanılmış ama iyi durumda futbol ayakkabısı ve forma vermiş. "Bunları hak ettin, şimdi göster bize neler yapabildiğini" demiş. Yusuf ayakkabılarına bakmış, onları okşamış ve "Teşekkür ederim" derken gözleri dolmuş. O günden sonra her antrenmana ilk gelen, son çıkan o olmuş.

Sabahları okula gider, akşamları akademide antrenman yapar, geceleri derslerini çalışırmış. Bazen çok yorulur, "Yapamayacağım" diye düşünürmüş. Ancak sonra mahallesindeki toprak sahayı, arkadaşlarıyla yaptığı çorap topunu ve ailesinin fedakarlıklarını hatırlarmış. "Tik tak tik tak" diye çalışan saate bakıp "Her saniyemi değerlendirmeliyim" diye kendine söz verirmiş.

Bir gün büyük bir turnuva düzenlenmiş. Birçok büyük kulüpten temsilciler gelecekmiş. Yusuf'un takımı finale kalmış. Final maçında karşı takımın oyuncuları Yusuf'u görünce "Bak, fakir çocuk gelmiş" diye fısıldaşmışlar. Yusuf bu sözleri duymuş ama dikkatini dağıtmasına izin vermemiş.

Maç başlamış, zorlu geçiyormuş. Son dakikalarda skor berabereymiş. Yusuf topu almış, "Vuşş vuşş" diye rakiplerinin arasından sıyrılmış. Önünde sadece kaleci varmış. Herkes nefesini tutmuş izlerken, Yusuf muhteşem bir vuruşla topu ağlara göndermiş. "Goooool!" sesleri sahayı doldurmuş. Maçın ardından büyük bir kulübün temsilcisi Yusuf'a yaklaşmış.

"Genç adam, sende gerçek bir yetenek var. Altyapımızda sana yer vermek istiyoruz. Ayrıca spor bursumuzla okul masraflarını da karşılayacağız" demiş. Yusuf'un ailesi tribünden koşup gelmiş. Babası oğlunu kucaklayıp havaya kaldırmış, annesi gözyaşlarını tutamamış. Yusuf, "Başardım baba, başardık!" diye bağırmış.

Gökten üç altın top düşmüş; biri emek verenlere, biri pes etmeyenlere, biri de hayallerinin peşinden gidenlere. Çalışmak gül dikmeye benzer, beklemek gerekir, ama sonunda güller açar, emeklerin boşa gitmez!

Tepkiniz Nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow