Zaman Bahçesi Yolculuğu

Dört arkadaş; geçmişi ve geleceği gösteren bir bahçe keşfederler.

Zaman Bahçesi Yolculuğu

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, yemyeşil tepelerin ardında, her gün parkta buluşup oyunlar oynayan dört sıkı dost yaşarmış. Saçları iki yandan örgülü neşeli Ebru, gözlüklü ve meraklı Gökçe, yerinde duramayan hızlı koşucu Tekin ve her zaman şapkasını ters takan şakacı Oğuz. Bu dört kafadar, bir gün saklambaç oynarken sarmaşıkların arasına gizlenmiş, üzerinde "Zamanın Bahçesi" yazan pırıl pırıl, altından bir kapı bulmuşlar. Meraklarına yenik düşüp kapıyı aralamışlar ve içeri adım atmışlar.

İçerisi, çocukların hayatlarında gördüğü hiçbir yere benzemiyormuş. Bahçe üç bölüme ayrılmıştı. İlk bölümde, havada uçuşan baloncukların içinde tanıdık görüntüler varmış. Ebru bir baloncuğa yaklaşmış ve "Aa! Bakın, bu benim bebekliğim! Emzik emiyorum!" diye kıkırdamış. 

Tekin ise başka bir baloncukta ilk bisikletini sürdüğü günü görüp, "Vay canına, o zamanlar ne kadar da küçükmüşüm," demiş. Burası "Geçmişin Çiçekleri" bölümüymüş. Çocuklar eski günleri, komik anılarını izleyip kahkahalarla gülmüşler. Geçmiş güzelmiş ama artık yaşanmış ve bitmişti, baloncuklar "pıt" diye sönüveriyormuş.

Sonra bahçenin en sonuna, sisli ve gri olan bölüme koşmuşlar. Burası "Geleceğin Aynaları" bölümüymüş. Oğuz heyecanla, "Acaba büyüyünce ne olacağım? Astronot mu? Yoksa ünlü bir futbolcu mu?" diye bir aynaya bakmış. Ama ayna buğuluymuş, görüntü sürekli değişiyormuş. Bir an astronot kaskı görüyor, bir an sonra elinde bir gitar beliriyormuş. 
Gökçe de kendi geleceğini görmeye çalışmış ama görüntü bir türlü netleşmiyormuş. Tekin sabırsızlanmış, "Neden net değil? Yarın maçı kazanacak mıyız bilmek istiyorum!" diye söylenmiş. Geleceği görememek onları biraz endişelendirmiş, karınlarında tuhaf bir kıpırtı hissetmişler.

Tam o sırada, bahçenin tam ortasındaki devasa, altın yapraklı ve gövdesinde saatler asılı olan bir ağacın altından, sırtında rengarenk bir ev taşıyan TikTak adında yaşlı ve bilge bir kaplumbağa çıkmış. TikTak, yavaş ve huzurlu sesiyle, "Hoş geldiniz küçük yolcular," demiş. Çocuklar şaşkınlıkla ona bakmış. Kaplumbağa devam etmiş: "Geleceği görmeye çalışıp kafanızı karıştırmayın. Gelecek, henüz çizilmemiş bir resim gibidir; sürekli değişir. 

Geçmiş ise çoktan kurumuş bir boyadır, değiştiremezsiniz."
Ebru merakla sormuş: "Peki biz ne yapacağız TikTak Amca? Nereye bakmalıyız?"

Bilge Kaplumbağa gülümseyerek bahçenin tam ortasını, yani bulundukları yeri göstermiş. Orada kuşlar cıvıldıyor, güneş en parlak haliyle ışıldıyor ve mis gibi çilek kokuları geliyormuş. "İşte buraya, **'Şimdiki Zaman'**a bakmalısınız," demiş. "En büyük sihir buradadır. Eğer şu anın tadını çıkarır, arkadaşlarınızla güzel oyunlar oynarsanız, geleceğiniz de bu bahçe gibi çiçek açar."

Çocuklar birbirlerine bakıp gülümsemişler. Gelecek için endişelenmenin ya da geçmişe takılıp kalmanın oyunlarını böldüğünü fark etmişler. O an, o sihirli bahçede, altın ağacın altında kovalamaca oynamaya başlamışlar. Ne dünü düşünmüşler ne de yarını; sadece o anın neşesini hissetmişler. Oynadıkları en keyifli oyun bu olmuş.

Akşam olup eve dönme vakti geldiğinde, o sihirli kapıdan tekrar geçmişler. Artık biliyorlarmış ki, en değerli hazine, sevdikleriyle birlikte geçirdikleri "şu an"mış. Dört kafadar, ellerini üst üste koyup "Anın tadını çıkar!" diye söz vermişler.

Gökten üç zaman kristali düşmüş: Biri geçmişten ders alanlara, biri geleceği umutla bekleyenlere, biri de şimdiki zamanı doya doya yaşayan, neşeli çocukların kalbine.

Paylaş

Tepkiniz Nedir?

Beğendim Beğendim 29
Beğenmedim Beğenmedim 3
Sevdim Sevdim 7
Güldüm Güldüm 3
Kızdım Kızdım 0
Üzüldüm Üzüldüm 0
Şaşırdım Şaşırdım 0