Daldan Düşen Elma Masalı

Nasreddin Hoca'nın daldan düşen elmayla ile ilgili masalıdır.

Daldan Düşen Elma Masalı

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, Akşehir'de Nasreddin Hoca adında bilge bir adam yaşarmış. Hoca'nın ak sakalı pamuk gibi beyaz, gözleri yıldız gibi parlak, sözleri bal gibi tatlıymış. İnsanlar ona danışır, dertlerini açarlarmış.

Güneşin altın ışıklarının yeryüzünü okşadığı güzel bir yaz günü, Hoca bahçesindeki kocaman elma ağacının gölgesinde minder gibi yumuşak çimlere oturmuş. Kafasındaki beyaz sarığını düzeltmiş ve düşünmeye dalmış. Kuşlar "Cik cik cik!" diye şakıyor, arılar "Vızz vızz!" diye çiçeklerde dolaşıyormuş.

Hoca bakırmış ki, elma ağacının ince dalları ip gibi narin, ama üzerinde elmas gibi parlayan kırmızı elmalar asılıymış. Sonra gözünü çevirip yakındaki kabak tarlasına bakmış. Kabak bitkisinin gövdesi halatlar kadar kalın, ama kocaman kabaklar ayran testisi gibi yerde yuvarlanıyormuş.

"Acaba bu nasıl iş?" demiş Hoca merak içinde. Başını kaşımış ve "İnce dallara ağır yükler, kalın gövdelere hafif yükler... Bu hiç mantıklı değil!" demiş. Gururla göğsünü kabarttırmış ve "Benim aklım daha iyi, keşke ben yaratıcı olsaydım!" demiş büyüklenerek.

Tam o sırada meltem gibi hafif bir rüzgar esmiş ve ağaçtan tombul bir elma "Şıp!" diye kopup "Bonk!" diye Hoca'nın kavun gibi koca kafasına inmış. Hoca "Ayyy yarabbi!" diye haykırmış ve yerinden fırlamış. Başını iki eliyle tutup "Of of of!" diye inlemiş.

Biraz kendine geldikten sonra Hoca düşünmeye başlamış. Gözleri fıldır fıldır dönmüş ve "Eyvah!" demiş. "Ya bu elma değil de kocaman bir kabak olsaydı?" diye hesap etmiş. Kafasının un çuvalı gibi patladığını hayal edince rengi beyaza dönmüş.

Hoca kalkmış, elma ağacına doğru eğilmiş ve "Ey güzel ağacım, senden özür dilerim" demiş utanarak. "Allah seni çok güzel yaratmış, ben cahilmişim" demiş alçakgönüllülükle. Yerdeki elmayı almış, öpmüş ve "Sen küçük olduğun için canımı kurtardın" demiş şükürle.

O günden sonra Hoca köşe bucak bu hikayeyi anlatmaya başlamış. Kahvelerde, camilerde, pazarlarda herkese "Allah her şeyi yerli yerine koyar" dermiş. "Bazen anlayamasak bile mutlaka bir hikmeti vardır" diye öğüt verirmiş. İnsanlar gözleri fal taşı gibi açılarak dinler, başlarını sallar, "Maşallah Hoca" derlermiş.

Günlerden bir gün genç bir delikanlı Hoca'ya gelmiş, yüzü asık, kalbi kırık. "Hocam, neden istediğim işe giremiyorum? Neden sevdiğim kız beni istemiyor?" diye yakınmış. Hoca elmayı göstermiş ve "Ya tutarsa evlat, belki daha güzeli seni bekliyor" demiş. Genç adam yüzü gül gibi açılarak teşekkür etmiş.

Nasreddin Hoca bundan böyle her sıkıntısında "Ya tutarsa?" dermiş. Sabır taşı gibi beklermiş. Çünkü her kederin ardında sevinç, her zorluğun ardında kolaylık olduğunu öğrenmiş. Köylüler de Hoca'dan bu sabır dersini alıp hayatlarını güzelleştirmişler.

Aradan yıllar geçmiş, Hoca dünyadan göçmüş ama hikayesi yaşamış. Her elma gören çocuk "Ya tutarsa" der, gülümsermiş. Hoca'nın bilgeliği kuşaktan kuşağa aktarılmış ve insanların kalplerine umut tohumu ekmiş.

Gökten üç altın elma düşmüş:
Biri sabırlı kalplerin yanında hikmet meyvesi olmuş.
Biri masalı dinleyenlerin kulağına "her işte bir hayır vardır" demiş.
Biri de herkesin kalbine "ya tutarsa" umudunu kar tanesi gibi beyaz nakşetmiş. 

Paylaş

Tepkiniz Nedir?

Beğendim Beğendim 0
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 0
Güldüm Güldüm 0
Kızdım Kızdım 0
Üzüldüm Üzüldüm 0
Şaşırdım Şaşırdım 0