Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarlardan üç arkadaş Türkiye'yi keşfetmek için yola çıkmışlar. Hans adında düzenli bir Alman, Elizabeth adında tarih meraklısı bir İngiliz ve Pierre adında lezzetlere düşkün bir Fransız...
Bu üç arkadaş üniversiteden tanışıyorlardı ve her yıl farklı bir ülkeyi keşfediyorlardı. Bu yıl sıra Türkiye'deydi ve ilk durakları başkent Ankara'ydı.
Hans elindeki haritaya bakarak "Önce Anıtkabir'e gitmeliyiz" diye planını açıkladı. Elizabeth "Atatürk hakkında çok okudum, modern Türkiye'nin kurucusu gerçekten etkileyici bir lider" dedi. Pierre ise "Ben Türk mutfağını merak ediyorum" diye ekledi.
Otobüse bineceklerken yaşlı bir Türk amca yanlarına yaklaştı. "Merhaba, nereye gidiyorsunuz?" diye sordu akıcı İngilizcesiyle. Hans "Anıtkabir'e gideceğiz" deyince, amca gülümsedi, "Ben emekli bir tarih öğretmeniyim, size rehberlik edebilirim" dedi.
Yaşlı öğretmen Mehmet, onlara yolculuk boyunca Ankara'nın tarihi hakkında bilgiler verdi. Elizabeth, Mehmet'e Atatürk hakkında sorular soruyor, o da gururla cevaplıyordu.
Anıtkabir'e vardıklarında, üç arkadaş bu muhteşem anıtın ihtişamı karşısında hayran kaldılar. Mehmet onlara Atatürk'ün Türkiye için neler yaptığını, modern, laik bir ülke kurduğunu anlattı. Hepsi büyük bir saygıyla Atatürk'ün mozolesini ziyaret ettiler.
Elizabeth ziyaretçi defterine "Farklı ülkelerden gelsek de, büyük liderlere saygı duymayı bilmeliyiz" yazdı.
Tam ayrılırken, şiddetli bir yağmur başladı. En yakın kafeye sığındılar. Kafe sahibi onlara sıcak çay ikram etti. Hans, "Türkiye'de insanlar ne kadar misafirperver" dedi.
Kafe sahibi İsmail, "Eğer isterseniz, sizi şehirde gezdirmek için arabamı kullanabilirsiniz" diye teklifte bulundu. Böylece beklenmedik bir şehir turu başladı.
İsmail, onları önce Ankara Kalesi'ne, sonra Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne götürdü. Elizabeth müzedeki tarihi eserleri hayranlıkla inceledi.
Akşam olduğunda İsmail onları evine davet etti. Sofraya çeşit çeşit Türk yemekleri dizilmişti. Pierre hemen tüm yemekleri tatmaya başladı. "Bu lezzetler inanılmaz!" diye bağırdı.
Yemek sonrası, İsmail'in küçük kızı Atatürk hakkında yazdığı kompozisyonu okudu. Mehmet tercüme etti.
Elizabeth, "Atatürk sadece Türkiye için değil, dünya için önemli bir lider. Kadınlara haklar vermesi, eğitime verdiği önem... Gerçekten ileri görüşlüydü" dedi.
Hans "Ülkesini savaştan kurtarıp modern bir devlet kurmak büyük bir başarı" diye ekledi.
Pierre ise "Özgürlük ve eşitliği savunan bir lider. Biz Fransızlar bunu takdir ederiz" dedi.
Ertesi gün, İstanbul'a gitmek üzere vedalaşırken Elizabeth, "Bu gezide Türkiye'nin kalbini tanıdık" dedi.
Hans, "Türkiye'ye güzellikleri görmek için geldik ama dostluk ve misafirperverlik bulduk" dedi.
Pierre "Türk mutfağının lezzetleri damağımda, Türk insanının sıcaklığı ise kalbimde kalacak" diye ekledi.
Üç arkadaş otobüse binerken arkalarında Türkiye'ye ve Atatürk'e duydukları derin saygıyı bıraktılar. Bu macera, onlara farklı kültürlerin birbirini anlamasının önemini bir kez daha göstermiş oldu.
Masalımız da burada sona erdi. Gökyüzünden üç güzel anı düştü; biri farklı kültürleri tanıyanlara, biri misafirperverlik gösterenlere, biri de büyük liderlere saygı duyanlara...