Nasreddin Hoca ve Görünmez Padişah

Nasreddin hoca kurnaz terzilere bu masalda önemli bir ders verir.

Nasreddin Hoca ve Görünmez Padişah

Bir varmış bir yokmuş, Akşehir'in neşeli sokaklarında, eşeğine ters binen, sözüyle güldüren, güldürürken düşündüren tonton mu tonton Nasreddin Hoca yaşarmış. O günlerde Akşehir'de büyük bir heyecan varmış çünkü ülkenin Padişahı şehri ziyarete gelecekmiş. Davullar "güm güm güm" diye çalıyor, zurnalar "düt düt düt" diye ötüyor, herkes en güzel kıyafetlerini giyiyormuş. Ancak sarayın kapısına, ellerinde boş sandıklar olan iki kurnaz adam gelmiş.

Bu iki adam, Padişahın huzuruna çıkmış ve şöyle demişler: "Ey yüce Padişahım! Biz dünyanın en usta terzileriyiz. Size öyle bir kaftan dikeceğiz ki, bu kaftan 'şırıl şırıl' akan sular gibi parlak, gökkuşağı gibi renkli olacak. Ama bu kaftanın bir sırrı var; onu sadece akıllı ve işini iyi yapanlar görebilir, akılsızlar göremez!" Padişah bu işe çok şaşırmış ve hemen altınları verip "Başlayın bakalım!" demiş.

Adamlar boş bir odaya geçmişler. Boş tezgahlarda, ellerinde iğne iplik varmış gibi "vızır vızır" çalışmaya başlamışlar. Aslında ortada ne kumaş varmış ne de iplik! Padişah, kaftanı merak edip vezirini göndermiş. Vezir odaya girmiş, bakmış ki ortada hiçbir şey yok! "Eyvah!" demiş içinden, "Ben şimdi bu kaftanı göremezsem Padişah benim akılsız olduğumu düşünür." Hemen yalandan, "Ooo! Ne şahane renkler, ne güzel desenler!" diye bağırmış.

Sonunda kaftanın bittiği gün gelmiş. Kurnaz terziler, ellerinde hiçbir şey yokken Padişahın karşısına geçmişler. "İşte Padişahım! Hafifliği tüy gibi, rengi güneş gibi!" diyerek Padişahı giydiriyormuş gibi yapmışlar. Padişah aynaya bakmış, üzerinde sadece beyaz şortu ve gömleği varmış. Ama "Ben göremezsem halkım benim akılsız olduğumu sanır" korkusuyla, "Harika oldu! Tam üzerime göre!" demiş.

Padişah, üzerinde görünmez kaftanıyla yani sadece beyaz şortuyla halkın arasına çıkmış. Yürüyüş başlamış. Halk, Padişahın bu halini görünce şaşırmış ama kimse "akılsız" damgası yemek istemediği için alkışlamaya başlamış. "Yaşa Padişahım! Kaftanın 'ışıl ışıl' parlıyor!" diye bağırmışlar. Tam o sırada kalabalığın önünde duran küçük bir çocuk, parmağıyla Padişahı gösterip kıkır kıkır gülerek bağırmış: "Aa! Padişah neden sadece çamaşırlarıyla geziyor? Padişah çıplak!"

Bir anda derin bir sessizlik olmuş. Herkes birbirine bakmış. İşte tam o anda Nasreddin Hoca kalabalığın arasından öne çıkmış. Gülümseyerek Padişaha dönmüş ve o meşhur kavuğunu düzelterek demiş ki: "Padişahım, çocuk haklı! Sizin kaftanınız o kadar ince, o kadar şeffaf dokunmuş ki, rüzgar bile kıskancından onu yok sayıyor! Bence siz üşütmeden şu kurnaz terzilerin 'görünmez' altınlarını geri alın da gerçek bir kaftan giyin."

Hoca'nın bu zekice şakası üzerine Padişah da halk da "hah hah hah" diye gülmeye başlamış. Padişah, korkudan yalan söylemek yerine dürüst olmanın ne kadar önemli olduğunu anlamış. Küçük çocuğa dürüstlüğü için oyuncaklar, Hoca'ya da akıllı sözleri için bir kese altın vermiş. İki kurnaz terzi ise utançlarından "pırrr" diye kaçıp gitmişler.

O günden sonra Akşehir halkı, bir şeyi beğenmediklerinde veya bir yanlış gördüklerinde, "Aman görünmez kaftan olmasın?" diyerek dürüstçe fikirlerini söylemişler.
Gökten üç erdem yıldızı düşmüş: Biri doğruyu söylemekten korkmayan küçük çocuğun başına değmiş, çünkü dürüstlük en büyük erdemmiş. Biri Nasreddin Hoca'nın heybesine gelmiş. Biri de bu masalı dinleyip her zaman doğruyu söyleyen akıllı çocukların kalbine dokunmuş.

Paylaş

Tepkiniz Nedir?

Beğendim Beğendim 11
Beğenmedim Beğenmedim 2
Sevdim Sevdim 2
Güldüm Güldüm 2
Kızdım Kızdım 2
Üzüldüm Üzüldüm 1
Şaşırdım Şaşırdım 1